İÇ ANADOLUNE YENİR?YURTİÇİ GEZİLERİ

Ankara Beypazarı Gezilecek Yerler (Tavsiye)

Ankara Beypazarı Gastronomi Gezisi

Ankara Beypazarı Gezilecek Yerler adlı yazıma hoşgeldiniz. Aslında bu bir denli, gastronomi gezisi oldu diyebilirim. İşim gereği sık sık Ankara’ya gidiyorum, oradaki yemeği ve gezmeyi yemeği seven arkadaşlarımın tavsiyesi ile gidilecekler listeme Beypazarı’nı eklemiştim. Yolumuzu bir şekilde Beypazarı’na düşürdük, hem de özellikle 5-6 Haziran tarihlerinde yapılan 11.Beypazarı Festivali’ne  denk getirdik. Ankara’nın gastronomi alanında bir çekim merkezi olarak yükselen ilçesi Beypazarı, yemekleri, konakları ve sakinlerinin sohbetiyle geçmişten sıcak bir dokunuş gibi içimizi ısıttı. Ben, kız arkadaşım ve arkadaşlarımla birlikte çıktığımız Anadolu’nun merkezindeki Beypazarı lezzet turunun tadı damağımızda kaldı.

Ankara’dan gelirken Beypazarı’nın hemen girişinde sizi kocaman bir havuç karşılıyor. Buradan sağa girerseniz kasabanın içine giriyorsunuz, düz devam edip ilerden girerseniz kendinizi şehri kuşbakışı izleyebileceğiniz Hıdırlık tepesinde buluyorsunuz. Buradan tarihi ahşap evleri ve 200 yıllık çarşısını panaromik olarak görebilirsiniz.

Dört mevsim hareketli ilçede Haziran ayının tadı bir başka. Çünkü her yıl Haziranın ilk haftası Beypazarı şenlikleri düzenleniyor ve yöreye özgü lezzetlerin tadı doruğa çıkıyor. Tarihi güveci, etli yaprak sarması, uruş kapaması, 80 katlı baklavası, höşmerimi, tarhanası, havuç lokumu ve kurusuyla Beypazarı tam bir gastronomi merkezi.

Ankara Beypazarı Gezilecek Yerler

Ankara Beypazarı Gezilecek Yerler

Gezimize önce hiç kalabalığa girmeden İnözü vadisinden başladık. Aslında burası Türkiye’nin 184 önemli doğal kuş alanlarından biri. Lakin bizim geliş amacımız elbette kuşlar değil, aksine kuzular, ama onların da az pişmiş olanları! İnözü vadisindeki lezzet durağımız Cevizlibağ Konaklama ve Dinlenme Tesisleri.

Beypazarı Gastronomi Gezisi

Girişte büyükçe bir mutfak bizi karşılıyor, masalar ise bahçede yemyeşil çimenlerin üzerinde. Hemen yanımızda şırıl şırıl akan İnözü Deresi. Adeta doğanın içinde mis gibi yemek kokularıyle kendimizden geçmemiz an meselesi. Menüye şöyle bir bakıp spesiyalleri olan tüm yemeklerden sipariş ettik. Masaya ayranlar geldikten sonra bir yudum alıp soluğu mutfakta aldım.

Yaprak Sarma

Yaprak sarma Beypazarı’nın en önemli yemeğiymiş. Hem zeytinyağlı yapıyorlar hem de etli sıcak yemeğini. Sıcak olanın en önemli özelliği yemeğin içine kemik suyu konması. Usta bakır sahanda önceden hazırlanmış yaprak sarmaları dizdikten sonra üzerine biraz kemik suyu koyup, ocağın üzerinde düşük ısıda biraz tıkırdattı.

Beypazarı Güveci

Beypazarı güveci ise sanırım toprak güvecin içinde hazırdı ve servis için küçük bir toprak güveçlere kondu.

Hadi güveci anladım ama koca bir kovanın içinden kepçeyle aldığı markalı yoğurdu yine toprak kapların içine koyup vermesine sessiz kalamazdım. Ustacım dedim, ya efendi gibi güveçte yoğurt ver ya da marka yoğurt vereceksen, güvecin içine koyma, bizde de beklenti yaratma.

Bunu duyunca, şapkadan tavşan çıkartır gibi, zuladan kendi hazırladığı kaymaklı yoğurtları çıkardı.

Tarhana Çorbası

Önden içtiğimiz tarhana çorbası güzeldi. Koyu hazırlanmıştı ve biraz baharatlıydı. Annemin yaptığı tarhana çorbasına pek benzemiyordu. İçinde hem sarımsak hem de nane vardı her ikiside yakışmıştı. Sıcak çorbamızın içine beypazarı kurusu katıp, açlığımızı giderdik.

Beypazarı güveci diyince ben etli sebzeli bir şey bekliyordum. Meğer Beypazarı güveci etli ve baharatlı bir tür pilavmış. İlk defa yediğim için hoşuma gitti. Ama Pilav çokta taze değildi, biraz soğuk biraz da kuruydu. Sanırım festival dolayısıyla erkenden bolca hazırlanmıştı, pekte öyle özene bezene yapılmışa benzemiyordu. Kim bilir siparişe mükeakip taze taze yapsalar nasıl olurdu.

Ayran çok ama çok başarılıydı. Bende artık eve bu ayrandan alırım diye fotoğrafını çektim ama İstanbul’da ne kadar yere baktıysam Güngör Ayran bulamadım. İnternetten araştırdım, meğer Ankara Macunköy’de Güngör Çiftliği diye bir yerde üretiliyormuş. Ankaralı arkadaşlar, bulursanız kaçırmayın!

Höşmelim

Kapanışı ise Höşmelim ile yaptık. Yanlız Beypazarı’nın höşmelimi Balıkesirin höşmeliminden oldukça farklı. Balıkesirde yumurta ve tuzsuz peynir ile yapılırken, burada un, süt, kaymak, tuz, yağ ve şeker karışımından yapılıyormuş. Oldukça zahmetli bir uğraş gerektiren ancak lezzetiyle bu zahmete değen tatlı, kesinlikle insanın içini baymıyor.

Fiyatlar baya uygun, hele hele İstanbul’a göre çok uygun. Kişi başı 20 TL verdik ya vermedik. Beypazarı güveci dışında tüm yemekler çok güzeldi. Gerçi burada bize esas mutluluk veren yemeklerin lezzeti değil, ortamın çok güzel olmasıydı. Hiç bir zaman yemek bende tek başına yeterli değil. Ortam ve atmosfer hem iştahınızı açıyor hem de beyninizdeki mutluluk hormonlarını tetikliyor.

Cevizlibağ Beypazarına kadar gelmişken, kesinlikle bir kez ziyaret edilmeyi hakediyor.

Gastronomi Lezzetine Durmak Yok

Karnımızı doyurduktan sonra, şehir merkezine gidip otele yerleştik. Arzu’nun aylar öncesinden ayırttığı otel Ankara Üniversitesi Uygulama Oteliydi veya bilinen adıyla Hakim Evi. 1800’lü yılların ortalarında inşa edilen tarihi Abbaszade konağı Beypazarı Belediye Başkanlığı tarafından Hakimevi yapılmak üzere tahsis edilmiş ve orijinaline uygun olarak restore etmiş.Tipik bir butik otel özelliklerini taşıyan uygulama otelinde sadece 11 oda bulunuyor.

Eşyalarımızı bıraktıktan sonra diğer lezzet noktalarını araştırmaya başladık. Her sokakta ayrı bir tezgah var. Burada yemeklerin lezzetini kadınların emeği belirliyor. Yöneticiler, Beypazarı’nın ev kadınlarını organize ederek ilçe ve hane ekonomisine katkı sağlayacak bir denklem oluşturmuş. Ev kadınlarının hazırladığı lezzetler bir çok tarihi konağı barındıran Alaaddin Sokaktaki tezgahlarda arzı endam ediyor.

Başta dolma, erişte, pestil, tarhana ve havuç suyu olmak üzere çeşit çeşit lezzetler var. Hangisinden yiyeceğinizi şaşırıyor, bir o tezgahı bir bu tezgahı ziyaret ediyoruz.

Dolma – Baklava – Erişte

Önce dolma, sonra baklava, sonra erişte, sonra bir daha baklava, bir daha dolma derken midemiz allah bullak oldu ama güzel oldu. Yediğimiz her dolma birbirinde farklı, her baklava birbirinden güzeldi.

Tabii hepsinden çok az yemeğe özen gösterdik çünkü festival zamanı Beypazarı’nda sınırları belirlemezsen mide fesatı geçirmek içten bile değil.

Benim en beğendiğim şey zeytinyağlı dolma oldu. Tadı hafif mayhoş, ağza atıp iki dolandı mı eriyiveriyor. Sanki suyunda da et suyu var, hafiften ağır. Öyküsü asma yaprağı ile başlıyormuş, kartlaşmamış, zar gibi ince ve damarları belli olmayanlar seçilirmiş. Özenle sarılan dolmalar pişerken, tencerenin içine yaprakların sapları mutlaka atılırmış. Kimisi hafifken ekşimsi, kimisi biraz acılı.

Bağ Evi

Ankara Beypazarı Gezilecek Yerler – Bağ Evi

Akşam yemeğine ise eğlencesi ile meşhur Bağ Evi’ne gittik. Adından da anlaşıldığı gibi üzüm bağlarının yetiştiği gemişçe bir yer. Yörenin şıra ve pekmezi bu üzümlerden elde ediliyor. Beypazarı’nın nostaljisi ve tarihi dokuyu kaybetmemiş bir mekân olması, gelenleri Bağ Evi Bülbülü Mehmet Amcanın türkü ve yöresel oyunlarıyla, içten ve samimi karşılayışı sizi zaman tüneline götürüyor.

Yine genişçe bir bahçenin içinde çimenlerin üzerinde kurulan masalara oturduk. Önden yöreye has erişte aldık. Bol tereyağı, ceviz ve keş peyniri ile sunulan erişteler diri diri ağza geliyor. İşte benim beğendiğim italyanların “Aldente” dedikleri usül. Çok güzel bir başlangıç. Süzme yoğurttan yapılan keşli cevizli eriştenin lezzetinin sırrı taze ceviz ve tereyağındaymış.

Sırada Beypazarı güveci var. Büyükçe bir toprak çömlekte pişen güvecimiz, demlenmesi için aluminyum folyo ile kapatılarak masamıza geldi. Garson, masada folyoyu açınca içindeki buhar etrafa misler gibi yayıldı.

Daha yeni fırından çıkan güveçte gördüğüm kadarı ile kuzu eti, pirinç domates, sivri biber ve çok az baharat konmuştu. Sanırım biraz kuyruk yağı vardı ki esas lezzeti bu yağ veriyordu. Yemeklerden sorumlu devlet bakanı olarak, arkadaşlar sağ olsunlar açılışı benim yapmama izin verdiler.

Tek kelime ile muhteşemdi, bugün öğlen yediğimiz güveç ile alakası yoktu. Sebzeler ile lezzetlendirilmiş pilavın içinde yumuşacık löp kuzu etleri cirit atıyordu. Ayrıca fırından daha yeni çıkmış olması, üzerinin kapatılarak dinlendirilmesi ve masada sıcak sıcak açılması da iştahımızı daha bir kabartmıştı. Pirinçler hafif diri kalmış, etler pamuk gibi, kuzu etinin suyu ve kokusu adeta pirinçlerin içine işlemişti ve ortaya benzersiz bir lezzet çıkmıştı. Çok ama çok başarılıydı, ustanın ellerine sağlık.

Uruş Kapama

Daha sonra Uruş kapama geldi. İçerik olarak Beypazarı Güvecine çok benziyor fakat pişirilme metodu biraz farklıymış. İlçenin Uruş yöresinden gelip geleneksel mutfakta yerini alan bu kapama delikli bir testide pişiriliyor. Yemeğin asıl yapılışında sadece et ve pirinç kullanılıyor. Kemikli parça et, özel kapama testinin içine konuluyor ve testi derince bir tencereye ters kapatılıyor.

Tencerenin içinde de -testi içeride kalacak şekilde- kapağı kapatılarak nohutlu pilav yapılıyor. Yine aynı güveçte olduğu gibi Uruş Kapama da gözümüzün önünde masada servis edildi. Garson, et dolu testiyi yukarı kaldırması ile birlikte, yağlı kuzu etleri ve etin piştiği kendi suyu pilavın içerisine aktı. Görüntü inanılmazdı, güveçten sonra dayanamıyorum, kapamadan da iki kaşık alıyorum kendimi suçlu hissediyorum.

Uruş kapama mı daha güzeldi, yoksa Beypazarı güveci mi sorusunun cevabını bulmak oldukça zor. Masanın bir kısmı kapamayı beğenirken, bir kısmı da güveci beğendi. Ama şöyle söyliyeyim, her ikisinden de bir tanecik pirinç tanesi bile artmadı! Yeme – İçme faslı yaşamın devamını sağlayan en zevkli şeylerden biri. Hele yediğiniz içtiğiniz şey maharetli bir elin ürünüyse işte orası sözün bittiği yerdir, sanırım o yerde burasıdır.

Şimdi Keyif Zamanı

Eh bu kadar yemekten sonra lök gibi oturmak olmaz. Karnımız doydu, inceden rakıyı da içince mekan sahipleri tarafından çalınan müziğin etkisiyle oynamaya başladık. Aman ne oynama ne oynama. 92’lik Mehmet Amca bile oynayınca, bizim masada oturmamız pekte yakışık almazdı.

Turizm Belgesine sahip bu mekanda 200 yıllık dut ağaçlarının altında yemeğinizi yerken, Cuma-Cumartesi günleri canlı müzik fasıl grubuyla birlikte yöresel türkülere, oyun havalarına, sanat müziğine, halk müziğine eşlik edebilirsiniz. İlçenin kültürünü tanıtan bu eğlence içinde özellikle meddah dinletisini solumanızı şiddetle tavsiye ederim. Yemekleriyle, servisiye, eğlencesi ile gayet düzgün bir yer. Fiyatları da makul boğazda 70’lik rakı parasına burada iki kişi patlayıncaya kadar yer, efendi gibi içkisini içer.

Bir kenti dolaşırken değişiriz, günün sonunda kentin ruhu üstünüze siner. Sanırım bizim üstümüze bir gün önce Beypazarının kokusu, ruhu ve tüm enerjisi sinmişti. Kendimizi büyük şehrin karmaşasından iyice uzaklaşmış, sanki başka bir ülkeye gelmiş gibi hissediyorduk.

Sabah kahvaltımızı Hakimevinde yapmıştık yapmasına ama özellikle “az kahvaltı” ile geçiştirdik. Çünkü buraya kadar gelmişken, şöyle güzel bir tarhana çorbası içmeden gitmek istemiyorduk. Yaz aylarında üretilen ve yüksek besin değeriyle bilinen tarhana sokak boyunca çuvallarda leğenlerde satılıyor. Hepsi yeni ürün, tazecik. Hakimevinden bize tavsiye edilen Münsür Restaurant’a  girip bir acılı bir de acısızını denedik.

Münsür Restaurant

Aç karnına sabah içtiğimiz çorba içimizi ısıttı. Acılısı gerçekten çok acıydı, hani akşam yemeğinden önce yiyor olsak neysede, sabah sabah pekte beğenmedim. Normali ise çok daha güzel geldi. Ama esas bizi bitiren çorbanın yanında ekmek niyetine verdikleri “Kuru”ydu, yani Beypazarı kurusu.

İskoç bisküvisine rakip tereyağlı Beypazarı Kurusu çay saatlerinin ve kahvaltı sofralarının vazgeçilmeziymiş. Un, süt ve tereyağı ile yapılan Beypazarı Kurusu’nun en önemli özelliği ise dayanaklılığını bir yıl muhafaza edebilmesiymiş. Buraya kadar gelmişken, bir fırına uğrayın ve mutlaka tereyağlı kurudan eşe dosta almayı unutmayın. Tadım ve Arabul fırınları en meşhur olanları.

Son günümüzde Ankara’ya dönmeden önce sokakları dolaşıp son bir kez daha yerel lezzetleri yerinde inceledik. Beypazarı’nın en ilginç özelliklerinden biri de ülkemizdeki havuç üretiminin %60’nı karşılamasıymış. Havuçtan üretilen Havuç Lokumu ve Havuç Suyu gibi yan ürünlerin çeşitliliği ile de Türkiye’nin adeta havuç deposudur. Ancak ne yazık ki yerli tohum kalmamış, İsrail, Fransız, Hollanda menşeli tohumlar kullanılıyormuş. Mart ayında ekilen havuç haziranda, haziranda ekilenler ise kasımda ürün veriyormuş. Kışın havuç toprak altında korunuyormuş, böylece 12 ay ilçede havuç bulunuyormuş.

Otelden eşyalarımızı alıp dönüş yoluna çıkmadan önce öncesi Hıdırlık tepesine çıkıp ilçeyi tepeden izledik. Aynı Safranbolu veya Cumalıkızık gibi eski ama tertemiz evlerin uzaktan görüntüsü oldukça güzeldi. Keşke büyük şehirlerimizde de buna benzer bir şehir planlaması olsa, eski evler korunsa…

Beypazarına gidin, sokak boyunca yürüyün ve her biri el emeği ürünlerini tadın, bir yandan da alışverişinizi yaparken karşılaştığınız Beypazar’lı teyzelerle sohbet etme fırsatını kaçırmayın, belki dolmanın baklavanın püf noktasını öğrenirsiniz. Belediye bu üretimlere standart getirmiş, bu nedenle ürünlerin üzerinde imal edenin adı, adresi ve ürünün nasıl kullanılacağını anlatan kısa bir açıklamanın bulunduğu mini etiketler var.

Beypazarı ile ilgili 5 şey;

1. Her sene Haziaran ayının ilk haftası yapılan Beypazarı Festivali için şimdiden ajandanıza not alın
2. Çeşit çeşit beypazarı kurusu alın, eşe dosta götürün.
3. Güveçlerde satılan zeytinyağlı yaprak sarmanın tadına farklı farklı yerlerde bakın.
4. Bağevinde yemek yiyin, 92’lik Mehmet Amca ile birlikte dans edin
5. Aç karnına Alaaddin Sokakta boylu boyunca bir yürüyüş yapın, her bir tezgaha uğrayıp kendinize mükellef bir lezzet ziyafeti çekin.

Bu makalemiz gibi daha birçok gezi ve tatil fikiri Gezintide 1 Adam kanalını da ziyaret edebilir ve ilginizi çekiyorsa Interrail isimli yazımızı da okumanızı tavsiye ediyoruz.

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu