Bozcaada’ya gidişimiz yine bir nisan ayına rastlıyor. Haftasonu için gidilebilecek en güzel yerlerden bir tanesi Bozcaada. Geziye yakın arkadaşım İbrahim (İbo) ile beraber gideceğiz. İstanbul’dan bindiğimiz otobüsümüz bizi Geyikli’ye getiriyor.

Bozcaada feribotunu beklerken Geyikli sahildeki şirin kahvede hem çaylarımızı yudumluyoruz hem de denizin güzelliğini seyrediyoruz. Bir süre sonra ilk feribot yanaşıyor. Bozcaada’ya doğru yaklaşık yarım saat sürecek feribot yolculuğumuz da başlıyor. Gökyüzü masmavi, deniz pırıl pırıl. Manzaraya doyamadan feribot Bozcaada’ya yanaşıyor. Ada bitki örtüsü bakımından zayıf.

Belki de bu yüzden buraya gri ada anlamına gelen Bozcaada deniliyor. Eski adı Tenedos olan Bozcaada tarihten beri bir çok kez el değiştirimiş bir yerleşim. Truva savaşları sırasında üs olarak kullanılan ada Tenes tarafından yönetiliyormuş ve Tenes rivayete göre Achilles tarafından öldürülmüş.

Bozcaada’da Konaklama

Bozcaada Konaklama
Bozcaada Konaklama

Adada Rum ve Türk mahallesi olmak üzere iki mahalle var. Kalacağımız pansiyon türk mahallesinde tipik bir ada evi. Ada  nüfusunun çoğunluğu Türklerden oluşuyor ve az sayıda Rum adada geleneklerini sürdürmeye devam ediyorlar. Adanın küçük bir yüzölçümü var ve büyük bir kısmı üzüm bağlarıyla kaplı. Bu yüzden adayı gezmenin en iyi yolu bir bisiklet ya da motosiklet kiralamak. Biz bir motosiklet kiralıyoruz ve çiçekli yolların arasından adayı keşfe çıkıyoruz.

Bozcaada Yel Değirmeni

İlk olarak gittiğimiz bölge yel değirmenleri. Bozcaada yılın her anı rüzgar alan bir bölge olduğu için Türkiye’de ilk defa burada enerji üretmek üzere yel değirmenleri inşa edilmiş. Gün boyu fırıl fırıl  dönen bu beyaz yel değirmenleri artık adayla özdeşleşmiş ve adaya güzellik katıyorlar. Yel değirmenlerinin sonuna kadar gittiğinizde deniz fenerine ulaşıyorsunuz. Tam bu noktada yıllar önce karaya oturmuş bir gemi sizi karşılıyor.

Bozcaada Akvaryum Koyu

Burası adanın batı noktası ve buraya insanlar gün batımını izlemeye geliyorlar akşam saatlerinde. Adayı keşfe devam ediyoruz. Üzüm bağlarının arasından tepeleri aşıyoruz. Akvaryum olarak adlandırılan koya geliyoruz. Bu koy çok fazla deniz canlısını barındırıyor ve bu yüzden dalgıçlar tarafından özellikle tercih ediliyor. Neden akvaryum dediklerine şaşırmıyoruz çünkü kıyıda bile çeşit çeşit deniz canlılarını görmek mümkün.

Akvaryum Kopyu
Akvaryum Kopyu

Akvaryumdan sonra Ayazma plajına geliyoruz. Nisan ayında olduğumuz için plajda hiçkimse yok. Ama hava güneşli ve deniz pırıl pırıl. Dayanamayıp kendimizi Ege’nin buz gibi sularına bırakıyoruz. Suda birkaç dakikadan fazla kalmak imkansız, su çok soğuk. Biraz yüzdükten sonra plajda keyif yapıyoruz. Akşamüstü buradan ayrılıp Bozcaada Kalesi’ni geziyoruz.

Bozcaada Gastronomi Turu

Gün boyu adayı dolaşmak insanı acıktırıyor. Merkezdeki küçük restoranlar Rum ve Türk mutfağından Ege yemekleri sunuyor sizlere. Deniz mahsülleri ağırlıkta. Biz de Ege Denizi’nin lezzetli balıklarından ve bölgenin nefis zeytinyağlı yemeklerinden yiyoruz. Yemekten sonra sahilde dinlenmek için banklara oturuyoruz.

O esnada yan tarafımızda oturan Bozcaada yerlisi Harun Reis ile tanışıyoruz. Harun Reis Bozcaada’da baba mesleği olan balıkçılık yaparak geçimini sağlıyor. Bir süre sohbet ettikten sonra bizi evine davet ediyor. Biz de bu davetini geri çevirmiyoruz.

Harun Reis iki katlı eski bir Rum evinde oturuyor. “Burası ağ üretim ve alkol tüketim merkezi” diyerek evinin kapısını bir hamlede açıyor bize. Yalnız yaşıyor, tam bir balıkçı evi. Duvarlarında balık ağları var. Aynı zamanda dalgıç. Harun Reis’le bir taraftan kadeh tokuştururken bir taraftan da bize eski günlüklerini açıyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde Harun Reis ile vedalaşıp pansiyonumuza geri dönüyoruz.

Kulağımıza kuş sesleri geliyor, sadece kuş sesleri. Gözümü açtığımda sabah olduğunu farkediyorum. Ahşap küçük pencereyi açıp çiçeklerin arasından bahar havasını içime çekiyorum. Pansiyon sahibi uyandığımızı farkedip bize kendi hazırladığı reçel, zeytin ve üzümlerden oluşan nefis bir kahvaltı hazırlıyor çam ağaçlarının altında.

Adada dört adet şarap fabrikası var. Şimdi sıra adanın ünlü şaraplarından tatmaya geldi. Şarap fabrikalarına ait tadım evleri size ürettiği şarapları tatma imkanı veriyor. Biz üç tanesini gezip şaraplarını tadıyoruz. Hoşumuza giden şaraplardan yanımıza aldıktan sonra Çanakkale’ye gitmek üzere feribotta yerimizi alıyoruz. Çanakkale’ye vardığımızda otobüsümüz bizi tekrar ait olduğumuz yere, İstanbul’a geri getiriyor.